SU ŞİİRLERİ





"Su"ya atfedilmiş ya da içinde imge olarak "su" geçen şiirler.

oRUÇ aRUOBA ile ilgili görsel sonucu

ORUÇ ARUOBA - SU

Set çek seline
yavaş yavaş ilerle
damla damla birik.

Ak geç ıslattığın kayalardan:
duraksama - uçurur güneş seni.
Atla takıldığın çavlanlardan:
duraksama - savurur rüzgar seni.

Aldırma kumlara, çakıllara:
çöker onlar dibe nasılsa -
ilerle yavaş yavaş
birik damla damla
set çek seline.


* * *

behçet Necatigil ile ilgili görsel sonucu

Behçet NECATİGİL - SAKLI SU



Ürperen yaralara çıplak 

Havaların değmesi 


Acır. 

Korkunuz nerdeyse 
Bir şey söylenecek, bir şey sorulacaktır. 



Sekiz sokak önceden sezmeniz 

Adımlar yöneldi, 

Bir daralış gönlünüzde 
Ortalık karardı. 



Anla sıkıntımı geç git dost, 

Nedendir sorma. 

Gür bitkiler altında bir benim için akar 
Alıngan, onurlu 
İstemez görsünler saklı su. 

* * *


ahmet erhan ile ilgili görsel sonucu

Ahmet ERHAN - SULUAYNA



Kalbim, sen hâlâ burada mısın? 

Şol bedende gurbette mi, sılada mısın? 

Alkol, taşikardi, panik atak 

Maceran bir gün tıp dergilerini çalkalayacak 
Kalbim, sen hâlâ burada mısın? 



Aklımı avuçladığım yerdeki o kanrevan kahrım 

Sevgilim ki, adının ilk harfini ancak hatırladığım 

Ağaçlara kazımak için şimdi kim uğraşacak? 
Ama yine de bir resmin olsaydı dönüp bakacak 
Gözlerime bulaştığı anda suluaynaların 



Kalbim, sen hâlâ burada mısın? 




* * *



cahit zarifoğlu ile ilgili görsel sonucu

Cahit ZARİFOĞLU - SU


1. 
Taşlanan kadınlar yankır 
Girdap duvarda ve sırları çözük aynalar 
Bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri 
Yüzler kuyuya inen gözü terkeder 
Sıcaktır örfe yaklaşır 
Kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar 
Açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza 
Bir kere daha daha yalnızlığa 
Kati ve aşk geçerliğini ortaya koyarak 
Ulusal ve benci iki çingene arasında 
Bir kere daha yalnızlığa 
Atılarak 


Yerin içinde yüzlerle hücum 
Bütün özentili yekinmelere doğru karşı 
Bütün nedensiz gençliklere doğru karşı 
Bütün ................ doğru karşı 
Aç olan karın 
Soylu olan yoksulluk 
Ve mızrakla gelen alın 


Yerin gezisinde insan vardır 
Ağulu bir diş put taşında 
Doğacak çocukların toplandığı çadır taşında 
Ava çıkmıştır 


Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına 
Birbirini çaresiz bırakan çehrelerin 
Yaralı ceylanı bulup tepindiği 
(Fırat birdenbire kaybolur bir mağarada) 
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği 


güneşin aşktan sudan ve topraktan 
daha hızlı yöneldiği 


raskolnikof 
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir. 


Güvercinler toplandı sofralar kuruldu 
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı 
Elma tadları ağır ayrılık tadları 
Yalnızlıkla toprağa savruldu 


Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla 
Mükemmel bir karpuza yaslanmak 
Suya çağrılmak 
Bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice 


Oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda 
Alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz 


Hiç akla gelmedi 
Bereber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin 
Dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı 


Gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla 
Akşam suyundan bir sütun mermer içmiş 
Her erkeğe bir yılan üfürmüş 


2. 
Ciğerlerde ölüm akar 
Çeşme 
İnsan hesapsız çocuk üfürük 
Kendinde olmayan gürz kapanan ayna 
Mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan 
Ölüm 
Sıkışmış aramıza 
Sandalyenin dibinde mi 
Dudak sıcak çay bardağına kapanırken 
Salıncak onunla içten içe anlaşma 
Cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında 
Yeşil yaprakta veba 
Ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça 
Küçük kardeşin avucunda mı 


Uzak insan sahillerine 
Kelimeyi dolanan dillere 
Taşıdılar zeytin 
Kahvaltı ve zeytin 
Sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış 


Ölünün ağzına zeytin kondu 
Şiş dudakların arasına 
Sonra geniş omuz yaralarında 
Adamlar kırılan camlar taktılar 


3. 
İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı 
Kanlı göz ufuk tarardı 
Cürümlü başta her geyik akışında 
Örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar 


El gezer tenhaları dolanır ufak tüyler 
Ve tüyler ki ateşle diklenirler 
Kendi namlarına ağemen olarak 
Üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları 


Ürpermelerle unutkanlık 
Yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak 
Dantel kalb vurması su kapları 
Islak naylon örtü ve ıslak cimrilikle 
Ustalıkla yaprağa ilave peçete 
Yorgun ve evvelden haber 
Sonra saralar 
Sıradadırlar 


Kapılar baskıyla kapalıdır 
Onlar yontup hamam kapılarını 
Kulaklara ses kutuları 
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar 
Kurtlar 
Yıldırım 
Avizeler 


Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar 
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır 
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır 
Yorgun bir masal uzakta kaybolur 
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar 
Toprağın rengine katılan 
Hızla yorgana atılan 
Göğsümüze sırtımıza ateş bastıran 
Örtünen çıldıran çocuklar 
La onlarla alev açıyor her yanımız 
Anlaşalım 


4. 
Denizde büyüyen av hayvanı 
Suları derin denizleri boyayan mürekkep hayvanı 
Uzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarla 
Tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla 
Bu kez bu alçıyı donduranla 
Kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta 
Kayalardan inen hızlı koşan bağırlar 
Ayakta durlar 
Kalklar 


Oturun babamı 
Ben güvercin saçlı çocuktum 
Buzlardan başlayıp vurdular 
Dağların yabani timsahında 


Sanatın fiziksel geçerliğine kadar 
Vurdular 
Babam upuzun yatandı kumda 
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla 
Çünkü öylesine kendi ölümü 


Başanı yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan 
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken 
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde 
Dudakların içinde kulak yollarında 
Adamın öldürülüş sesi 
Sofradan sokak kapısından 
Pencereden kumluğa okyanusa 
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza


* * *

ilhan berk ile ilgili görsel sonucu

İlhan BERK - SUYA BAKIYORSUN

Suya bakıyorsun. Masada bir gül duruyor, 
Masada durmak onun işi.

Su zamanı düşündürür der Borges. 
Sanki çocuklar, sanki küçük köylerdir su: 
Zamanda dolaşmaya çıkmıştır.

Zaman ki, 
her yerde zamandır 
Aralar saçlarının tütününü.

Ben ki otum, düğümlü sana 
Dört yol ağzıyım, geçesin diye.

Soy beni. 
Ölümü okuyan yok. 

* * *

Lâle MÜLDÜR - SU

Firuze rengi suların önünde diz çökmüş

bir okçu, elinde altın yayıyla.
Karalarla kaplanlarla oynuyordu,
kemanıyla oynadığı gibi.
Firuze rengi sularda yüzen
sarı güller... lerin yansıttığı
yanılsamalar... içindeyim...
O uzun siyah eldivenimle
yürüyorum sularda.
sularla evlilik akuatik yeşillerle
gri gözlerle bir anima-kadın
soluk alıp verişi
karanlık yaprakların ardında
Bir yıldız gümüş notalar fısıldıyor
onun da kulağına... dolendo...
Seslerin ve notaların gümüş
ağırlığıyla dalıyor sulara, dalıyoruz.
bir denizaltı konuşması gibi
artık kimsenin dinlemediği iki insan arasında
boğulmamak için denizin dibinde konuşmaya çalışan
İki insan gibi neredeyse
dolendo
O uzun beyaz eldivenimle
tekrar çıktığımda sulara Miras'ım,
alnıma saplanacak altın bir ok olabilir.
Erden kızların önünde eğilmiş
oturuyor olabilirim alnımda altın bir okla.
Aramızda belirli uzaklıklarla eğilmiş
şarkı söylüyor olabiliriz gri sulara.
Aramızda kristal uzaklıklarla
göğe çekilmiş olabiliriz, ağlayan ünikornlar gibi.
Orion çekimi belki de yalnızca...

* * *

Tuğrul tanyol ile ilgili görsel sonucu

Tuğrul Tanyol - SUDAKİ ANKA


biz bülbül-i muhrikde mi gülzâr-ı fırâkız 
âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden 
II. Selim 
özlemin soğuk kışı, ırmağa karışan arzu 
dallarda, üşüyen kanatlarından soyunmuş 
sudaki billuru düşleyen ankâ 
seslerimiz seslerimizi arıyor uzaklarda 
ardımızda uzanan yollarda unuttuğumuz 
kayıklar dolusu altın şarkı, mücevher, akik 
ve kehribar ırmağın usulca yüzdürdüğü 
eski bir şarabı taşıran esrik anılar 
bahçelerden akardı ince bir kanûn renginde 
güller ve güllere sürtünüp tutuşan rüzgâr 
ağaç yağmurun biçimini alırdı uzaktan baksak yanılırdık 
günlerin karaya çıktığı yerde dururdun 
sıcak falında izlerin ve kumun 
bir ses bir sese yansıtırdı pırıltısını 
bir dağ bir dağı gölgelerdi ve o ıssız sürünün 
tozları dağılınca başlardı gün 
uzayıp giderdi yollar boyunca 
ağacın ağaca fısıldadığı sürgün 


zaman sesini yükseltiyor şimdi seyrelmiş otların arasından 
kıyıya yanaşan kayıklardan iniyor 
kalabalık, gölgesini ardında bırakıp 
usulca bir imgeye dönüşüyor 
ırmağın buzları erirken ötelerde 
son kez dönüp bak, geride bıraktığın izleri topluyor çocuklar 
eski bir evden, zümrüt bir kuleden 
sevdiğimiz ve unuttuğumuz kadınların sözlerini uçuruyor rüzgâr 


yaşamın acısı geçmiş buradan bir iz gibi sürüp toprağı 
geçtik biz de çatısında binlerce ses çınlayan o ıssız geceden 
karşılamak için seni: bilinmeyeni 


artık susmalıyız, konuşsak bile 
bizim acımızı kim anlayabilir 
sen, sudaki rengine külünü savuran ankâ 
ırmak akıp gitti, çoktan 
küllerimiz küllerimizi arıyor hâlâ 


* * *


turgut uyar ile ilgili görsel sonucu

Turgut UYAR - SULARDA ÜRKÜ


suların çoğaltığı seslerden ürküyorum 
yorgunluk veriyor ürkü¹ 
alacakaranlık gibi anlamsız bir şey 
bir çoban kepeneği gibi ya da 
gelip çakılıyor aklıma 
sonra hiç bir şeye benzemiyor 
bir saat iki saat üç saat gibi şeyler oluyor 
ama 
hiç bir şeye benzemiyor 
tutturduğum türkü 


nedendir bilmem 
Edip le söylediğimiz zaman 
oluyordu halbuki 
an ürkü

* * *


A.kadir ile ilgili görsel sonucu

A. KADİR - BU SU ÇOĞALA ÇOĞALA

Yaşlılara saksılar dizdim, bahçeler yaydım. 
Yorgunlara diri beden verdim, taze yürek. 
Döşekler serdim hastalara, rahat, yumuşacık. 
Nerde yalan dolan gördüysem kızardım. 
Yiğit yüreklere, dedim, canım armağan. 
Ardına kadar açtım çocuklara kapıları. 
Dostluklar boy attı yeryüzünde, 
dostluklar orman orman. 
Ebemkuşakları gökyüzünde fır dolandı. 
Yürüdü dağlardan ovalara doğru 
gümbür gümbür bir deli su, 
yıktı bu su önüne geleni, 
bu su, çoğala çoğala. 
İnsanlar insanları aldı götürdü. 


Ne kavga kaldı, ne zulüm, ne korku. 


* * *

faruk nafiz camlıbel ile ilgili görsel sonucu

Faruk Nafız ÇAMLIBEL - SUYUN ÜSTÜNDE MISIRLAR

Dün gece parçaladı bir aslan kafesini, 
Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi. 
Fırtınam!Baş ucunda duyunca nefesini 
Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi. 

Tatmak için enginin şi'rini dalgalarla 
Kalbimiz göğsümüzde ayrı bir şeydi yarda. 
İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda, 
Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi. 


Sonsuzluğun sırrına ererek biz denizde 
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde, 
Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de 

Gezecek maceramız dillerde masal gibi.

* * *

can yücel ile ilgili görsel sonucu

CAN YÜCEL - ATEŞ İLE SU

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında; 
sevdalanmış onun deli dalgalarına. 
hırçın hırçın kayalara vuruşuna, 
yüreğindeki duruluğa... 
...demiş ki suya: 
gel sevdalım ol, 
hayatıma anlam veren mucizem ol... 

su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa, al demiş; 
yüreğim sana armağan... 
sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına. 

zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış. 
ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı... 
baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de 
yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...


ateş kızmış, ateş yakmış ormanları... 
aramış suyu diyarlar boyu, 
günler boyu, geceler boyu 
bir gün gelmiş, suya varmış yolu 
bakmış o duru gözlerine suyun, 
biraz kırgın, biraz hırçın. 
ve o an anlamış; 
aşkın bazen gitmek olduğunu, 
ama gitmenin yitirmek olmadığını. 

ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. 
işte o zamandan beridir ki: 
ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş... 
ateşin yüreğini sadece su, 
suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş...


* * *


FUZULİ ile ilgili görsel sonucu

SU KASİDESİ - FUZULİ

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su 


(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.) 

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su 


(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..) 

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.) 

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su 


(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.) 

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su 


(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.) 

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su 


(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. ) 

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su 


(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.) 

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
 

(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.) 

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su 


(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.) 

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su 


(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.) 

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su 


(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.) 

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su 


(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.) 

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su 


(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.) 

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su 


(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) 
kurtarabilir.) 

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su 


(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.) 

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su 


(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.) 

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su 


(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.) 

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su 


(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydana çıkarmıştır.) 

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su 


(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.) 

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su 


(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.) 

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
 

(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb- ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette yılan zehrine döner.) 

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su 


(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.) 

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su 


(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.) 

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su 


(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.) 

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su 


(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.) 

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su 


(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.) 

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su 


(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.) 

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su 


(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.) 

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su 


(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.) 

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su 


(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.) 

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su 


(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman,) 

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su 


(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)




Yorumlar